12 Haziran 2013 Çarşamba

Televizyonun Olumsuz Etkileri

Televizyonun Olumsuz Etkileri

Bilindiği gibi çocuğun gelişiminin ve toplumsallaşmasının gerçekleştiği ilk kurum ailedir.            Toplumsallaşma türlü çevrelerde ortaya çıkan bir olgudur. Aile ve okul gibi kurumlar ile kimi çevreler (örneğin, kitle iletişim araçları) toplumsallaştırma araçları sayılırlar. Çocuk büyüdükçe ana-babanın yerini arkadaşlar alır. Çocuk ile ana-baba ilişkilerinin yanında, çocuğun aile dışındaki kişileri de örnek alması olağandır. Bu kişiler televizyonda görülenler de olabilir. “İdeal kişinin” nitelikleri giderek değişir; çocuklar büyüdükçe tuttukları ‘iyilik’ ile ‘sevecen’lik’ niteliklerinin yerlerini ‘ün’ ile ‘varlıklılık’ alır. Bu tür ‘ideal kişiler’in seçimi yapılırken, çocuğun törel gelişiminde güçlü etkisini unutmamak gerekir. Televizyondan öğrenilenler genellikle günlük ilişkilere uygulanabilir. Bu nedenle de televizyonun olumlu ya da olumsuz etkileyici bir yönünün bulunduğu kesindir. Televizyonun yeni değerlerin kazanılmasında ya da davranışların biçimlendirilmesinde kesin bir etkisi vardır.
           
Nitekim psikolog Elenor  Maccoby’e göre, “çocukların davranışları ile inançlarının televizyonda gördükleriyle biçimlendiğine, inanmak için yeterli neden vardır. Çocukların deneylerini yorumlayıp, düzenlemek için gereçlerini çıkardıkları kaynaktır televizyon. Kendilerini gelecek yaşantılarına hazırlarken de televizyonu kullanırlar- tüm çevrenin bir bölümüdür televizyon onlar için”4.
           
Hemen başta ifade edilmelidir ki, televizyon salt bir araç olarak tek başına hiçbir değer içermez. Televizyon ancak, ona bir içerik kazandıranların ellerinde değerlenir. Her araç gibi televizyon da, kendisini kullananların ona yüklediği amaçlarla, bir başka ifadeyle değerlerle biçimlenir. Bu da demektir ki, televizyon bir araç olarak tek başına ne iyi ne de kötüdür. Televizyonu iyi ya da kötü kılan, onun kullanma biçimidir. Televizyon doğru amaçlarla kullanıldığında doğru, kötü amaçlarla kullanıldığında kötü bir araç olabilir. Ancak günümüzde televizyon bu amaçların ötesinde de eleştirilebilmektedir. Çünkü televizyon sadece kötü mesajlar sunan bir araç olmaktan öte, zaman çalan, insan ilişkilerini eksilten ve edilgenleştiren bir araç olmasından dolayı da eleştirilmektedir. Örneğin televizyonun edilgenleştirici yönü iki şekilde belirlenmektedir: birincisi, televizyon izlemek izleyiciden çok az fiziksel, duygusal, zihinsel veya mali çaba ya da yatırım gerektirmekte, ikincisi ise, televizyon izlemek çoğu zaman ‘dolgu’ olarak yaptığımız bir şeydir; yapacak daha iyi veya daha önemli bir işimiz olmadığında zamanımızı değerlendirmek olarak belirlenmektedir5. Her iki durumda da edilgenleştirici bir araç olarak televizyon, eleştiriye maruz kalmaktadır. Yani televizyonun eleştiriye maruz kalması için illa kötü amaçlarla kötü yayınlar yapması gerekmemektedir.
           

Ama unutulmamalıdır ki, televizyonun insanları kötü alışkanlıklara yönelttiği, bu alışkanlıkların yaygınlık kazanmasında teşvik edici bir rol oynadığı da açıktır. Televizyonun bu yöndeki etkisinin özellikle çocuklar üzerinde ortaya çıktığı yaygın bir kabuldür. Çocuklar televizyonda gördüklerini sorgulamaksızın alıp taklit etme niteliklerinden dolayı, televizyonun en büyük mağdurlarını oluşturmaktadırlar. Televizyonun çocuklarda şiddeti, cinsel istismarı, kültürel yozlaşmayı, bilinçsiz tüketim alışkanlıklarını ve madde bağımlığı gibi kimi kötü alışkanlıkları beslediği kabul edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder