Televizyonun Olumsuz Etkileri
Bilindiği gibi
çocuğun gelişiminin ve toplumsallaşmasının gerçekleştiği ilk kurum ailedir. Toplumsallaşma
türlü çevrelerde ortaya çıkan bir olgudur. Aile ve okul gibi kurumlar ile kimi
çevreler (örneğin, kitle iletişim araçları) toplumsallaştırma araçları
sayılırlar. Çocuk büyüdükçe ana-babanın yerini arkadaşlar alır. Çocuk ile
ana-baba ilişkilerinin yanında, çocuğun aile dışındaki kişileri de örnek alması
olağandır. Bu kişiler televizyonda görülenler de olabilir. “İdeal kişinin”
nitelikleri giderek değişir; çocuklar büyüdükçe tuttukları ‘iyilik’ ile
‘sevecen’lik’ niteliklerinin yerlerini ‘ün’ ile ‘varlıklılık’ alır. Bu tür
‘ideal kişiler’in seçimi yapılırken, çocuğun törel gelişiminde güçlü etkisini
unutmamak gerekir. Televizyondan öğrenilenler genellikle günlük ilişkilere
uygulanabilir. Bu nedenle de televizyonun olumlu ya da olumsuz etkileyici bir
yönünün bulunduğu kesindir. Televizyonun yeni değerlerin kazanılmasında ya da
davranışların biçimlendirilmesinde kesin bir etkisi vardır.
Nitekim psikolog
Elenor Maccoby’e göre, “çocukların
davranışları ile inançlarının televizyonda gördükleriyle biçimlendiğine,
inanmak için yeterli neden vardır. Çocukların deneylerini yorumlayıp,
düzenlemek için gereçlerini çıkardıkları kaynaktır televizyon. Kendilerini
gelecek yaşantılarına hazırlarken de televizyonu kullanırlar- tüm çevrenin bir
bölümüdür televizyon onlar için”4.
Hemen başta
ifade edilmelidir ki, televizyon salt bir araç olarak tek başına hiçbir değer
içermez. Televizyon ancak, ona bir içerik kazandıranların ellerinde değerlenir.
Her araç gibi televizyon da, kendisini kullananların ona yüklediği amaçlarla,
bir başka ifadeyle değerlerle biçimlenir. Bu da demektir ki, televizyon bir
araç olarak tek başına ne iyi ne de kötüdür. Televizyonu iyi ya da kötü kılan,
onun kullanma biçimidir. Televizyon doğru amaçlarla kullanıldığında doğru, kötü
amaçlarla kullanıldığında kötü bir araç olabilir. Ancak günümüzde televizyon bu
amaçların ötesinde de eleştirilebilmektedir. Çünkü televizyon sadece kötü
mesajlar sunan bir araç olmaktan öte, zaman çalan, insan ilişkilerini eksilten
ve edilgenleştiren bir araç olmasından dolayı da eleştirilmektedir. Örneğin
televizyonun edilgenleştirici yönü iki şekilde belirlenmektedir: birincisi,
televizyon izlemek izleyiciden çok az fiziksel, duygusal, zihinsel veya mali
çaba ya da yatırım gerektirmekte, ikincisi ise, televizyon izlemek çoğu zaman
‘dolgu’ olarak yaptığımız bir şeydir; yapacak daha iyi veya daha önemli bir
işimiz olmadığında zamanımızı değerlendirmek olarak belirlenmektedir5.
Her iki durumda da edilgenleştirici bir araç olarak televizyon, eleştiriye
maruz kalmaktadır. Yani televizyonun eleştiriye maruz kalması için illa kötü
amaçlarla kötü yayınlar yapması gerekmemektedir.
Ama
unutulmamalıdır ki, televizyonun insanları kötü alışkanlıklara yönelttiği, bu
alışkanlıkların yaygınlık kazanmasında teşvik edici bir rol oynadığı da
açıktır. Televizyonun bu yöndeki etkisinin özellikle çocuklar üzerinde ortaya
çıktığı yaygın bir kabuldür. Çocuklar televizyonda gördüklerini sorgulamaksızın
alıp taklit etme niteliklerinden dolayı, televizyonun en büyük mağdurlarını
oluşturmaktadırlar. Televizyonun çocuklarda şiddeti, cinsel istismarı, kültürel
yozlaşmayı, bilinçsiz tüketim alışkanlıklarını ve madde bağımlığı gibi kimi
kötü alışkanlıkları beslediği kabul edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder