12 Haziran 2013 Çarşamba

RADYO

RADYO

Günümüzde iletişim teknolojileri hızla gelişmektedir. Dijital iletişim sistemlerinden internet teknolojilerine kadar birçok alanda her geçen gün ortaya çıkan yenilikler kitle iletişimin boyutlarını da değiştirmektedir. Geleneksel kitle iletişim araçlarının biraz geri planda kaldığı günümüzde bu araçlar yine de hayatımızdaki önemlerini korumaktadır. Bunlardan biri de radyodur.    

Radyo sözcüğü, Latince radius (ışınlama) ve Yunanca fone (ses) sözcüklerinin bir araya gelmesi ile oluşan radyofoni sözcüğünün kısaltılmış halidir. Radyo yayınları istenen her yere kolaylıkla ulaşabilen ve dünyada yaygın olarak kullanılan bir kitle iletişim aracıdır.

Radyo Yayını, Hertz dalgaları olarak da adlandırılan elektromanyetik dalgalar, enerjisi aracılığıyla bir olayın, ses-müzik vb. bir iletinin geniş kitlelere ses yoluyla aktarılmasıdır. Başka bir deyişle, kulakla duyulabilecek sinyallerin radyo frekansları aracılığıyla boşlukta yayılması ve bunun sonucunda bu sinyallerin, bu amaç doğrultusunda geliştirilmiş özel alıcılar vasıtasıyla toplumu oluşturan bireylerce izlenmesidir.

Radyo, özellikle televizyona göre, her mekanda ve her durumda rahatlıkla dinlenebilme, küçük ve taşınabilir olma ve her şeyden önemlisi de ucuz olma gibi üstünlüklere sahiptir. Özellikle özel araba kullanımının artması radyo dinlenme oranını da artırmıştır. Radyo, hem işletilmesi hem de hedef kitle tarafından temin edilmesi televizyona göre çok daha ucuz olduğundan ve yeni dünya düzeninde tüketiciler giderek fakirleştiğinden radyo alıcıları en fazla tüketilen kitle iletişim araçlarının başında gelmektedir. Tüketici sayısındaki bu artışa paralel olarak dünya ulusal, bölgesel ve yerel olmak üzere sayısız radyo dalgaları ile kuşatılmıştır.




Radyonun bulunuşu ve insanlık yararına sunuluşunun yaklaşık 87 yıllık bir tarihi geçmişi vardır. Ancak radyo telsizinin ilk yayına başlamasının 1920’lerde olmasına karşılık, bu alanda yapılan çalışmaların çok daha eskiye dayandığı 1860’lardan önce başladığını söylemek gerekir. Bir iletişim aracı olarak radyonun günlük yaşantımızın bir parçası haline gelmesi değişik ülkelerde birçok bilim adamının farklı teknik buluşlarının sayesinde olmuştur.

Radyo tekniği ile ilgili olarak yapılan ilk teknik buluş James Clerk Maxwell tarafından 1860 yılında olmuştur. Maxwell ilk kez radyo (elektromanyetik) dalgalarının varlığını bulmuştur. Maxwell daha sonra 1865 yılında da bu dalgaların boşlukta ışık hızına yakın bir hızla yani saniyede 186.000 mil-300 000 km hızla hareket etmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ancak Maxwell daha çok kuramsal çalışma yaptığından bu iddialarını kanıtlama yoluna gitmemiştir. Maxwel’in bu buluşu 20 yıl sonra 1885-1889 tarihleri arasında bugün elektromanyetik dalgalara ismini veren Alman fizikçi Heinrich Hertz tarafından geliştirilmiştir. Hertz, Maxwel’in kuramsal aşamada kalan buluşunu yani elektromanyetik dalgaların varlığını ve ses titreşimlerinin elektromanyetik alanda ışık hızı ile yayıldığını kanıtlamıştır. Ayrıca Hertz, elektromanyetik dalgaların uygun metal yüzeylerde yönlendirilmiş radyo dalgalarına dönüşebileceğini de bulmuştur.

Aynı yıllarda İngiltere’de Liverpool Üniversitesinde Oliver Lodge, Rusya’da Kronstadt Üniversitesinde S. A. Popoff gibi ilim adamları da elektromanyetik dalgaların kullanımını ilerleten çalışmalar yaptılar. Bu teknik buluşların ses aktarılmasında ilk kullanımı İtalyan Guglielmo Marconi tarafından 1895 yılında yapılmıştır. Marconi, önce kısa mesafelere ses aktarımı üzerinde çalışmış, başarılı olması üzerine de uzaklık derecelerini çoğaltarak 1897 Ağustosunda İngiltere’de 55 km. kadar uzaklığa sesin ulaşmasını başarmıştır. Daha sonra ise deniz aşırı ses ulaşımı denemelerine girişerek, İngiltere’nin Cornwall ile ABD’nin Newfoundland eyaletleri arasında telsiz yolu ile ses aktarımını yaptı.

Marconi’nin bu buluşları ilk önceleri özellikle deniz haberleşmesinde kullanılmaya başlandı. 1906 yılında ise telsiz aracılığı ile yine Marconi tarafından müzik ve sözün, teknik deyimi ile ses dalgalarının aktarılması gerçekleştirilmiştir.

1907 yılında Lee De Forest’in ‘boşluk tüpünü’ bulması radyonun teknik buluşlarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu boşluk tüpü sesin aktarılmasında sürekli olarak kullanılabilen ve daha önce Ambrose Fleming’in buluşu olan radyo lambalarının geliştirilmiş haliydi.

Radyo teknik buluşunun ilk kez iletişim aracı olarak kullanılması önce gemiden gemiye sonraları ise gemiden karaya olmuştur. Bu teknik buluş radyo telsizi daha sonra çeşitli haberleşmelerde kullanılmaya başlanmıştır.

ABD’de bu aracın hızla yayılması bu konuda düzenleyici yasaların oluşturulmasını gerektirmiş ve 1910 yılında Telsiz Gemi Yasası çıkarılarak radyo telsizi ile yapılan haberleşmeye düzenleyici kayıtlamalar getirilmiştir.

Avrupa’da ise ilk düzenli telsiz kullanımı 1914 yılında Almanya’da gerçekleştirilmiştir. Radyonun bir kitle iletişim aracı olarak sürekli kullanılması, kamuya seslenen söz ve müzik yayınlarını yapması ise 1920’lerden sonradır.

Sürekli ilk radyo vericisi 2 Kasım 1920’de ABD’de çalışmaya başlamıştır. KDKA adlı bir istasyonda seçim haberleri ile başlayan yayını 500-2000 arasında dinleyici izlemiştir. Yayınlarını akşam saatlerinde yapan bu ilk radyo istasyonu haber, müzik ve spora yer veren programlar yayınlamıştır. ABD’de 1921 yılında düzenli yayın yapan istasyonların sayısı 4 iken 1922 yılı Aralık ayında bu sayı 392 ye ulaşmıştır. İlk tecimsel yayın ise aynı yıl WEAF adlı radyo istasyonunda başlamıştır. Bu tarihten sonra düzenli radyo yayınları tüm dünyada hızla yayılmıştır.

Ancak radyonun kitle iletişim aracı özellikle de haberleşme aracı olarak kullanılmaya başlandığı ilk yıllarda günümüzdeki gelişmişlikten çok uzaktı. İlk kez elektronik yol ile alışılagelmişin dışında bir biçim ve yöntem ile topluma ulaşılmaya çalışılıyordu. Radyo yayınlarında yer alan her şey yeni bulunmakla beraber ilk kez uygulanıyordu. Bu sebeple yayın türleri çok sınırlı olup radyolarda daha çok haber ve müzik yayını yapılıyordu.

Radyo yayınlarının hızla yayılışı, dinleyici kitlesinin de artmasını sağlamış, ayrıca alıcıların transistörlü, taşınabilir, küçük olarak yapılması da hedef kitlenin çoğalmasına neden olmuştur. Radyo tekniğindeki ses bandındaki gelişmeler; daha net bir ses alınmasına neden olan FM bandının bulunuşu, 1955’lerde stereo yayınların özellikle müzik yayınlarında kullanılışı, radyonun gelişmesinde başlıca adımlar olarak kabul edilmektedir .

Radyo, bir kitle iletişim aracı olarak, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Türkiye, 1927 yılında 5 KW güçle ilk düzenli radyo yayına geçmiştir. Bu tarihte haber ve müzikle başlayan radyo yayınları, yakın zamana kadar devletin resmi organı olarak faaliyet göstererek bir propaganda ve eğitim aracı olarak kullanılmıştır. 1990 yılından itibaren Türkiye’de özel televizyonlar gibi özel radyo istasyonları da yayın hayatına adım atmışlardır.

Türkiye’de şu anda 36 ulusal, 130 bölgesel ve 1054 de yerel yayın yapan toplam 1220 özel radyo bulunmaktadır. 

Geçmişten bugüne radyo, haber, eğlence ve reklâm açısından önemli bir kitle iletişim aracı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında radyo, dünyanın her yanındaki insanlara sınır tanımadan her türlü yayını alabildiği bir dönemi yaratmıştı. Bu yayılmayla birlikte radyo da kendi program türlerini yarattı. Örneğin Batı’da 1930 ve 1940’lı yıllarda, Türkiye’de ise özellikle 1950’lerde radyodaki dramalar, bugünün pembe dizileri kadar ilgi görüyordu. Yine Türkiye’de “Radyo Tiyatrosu”nun yayınlandığı geceler evlerde yaşam durur ve herkes radyolarının başında toplanırdı.

Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde radyonun aşağıda sıralanan işlevler ve amaçlar için kullanıldığı söylenilebilir:

·                    Devletlerin, hükümetlerin, ulusal ve uluslararası alanda kendi ideolojilerini benimsetmeleri, yaymaları ya da pekiştirmeleri,
·                    Başta üçüncü dünya ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede eğitim amacıyla kullanılması,
·                    Eğlence ve özel sektör ürünlerini pazarlama amaçlı,
·                    Bazı ülkelerin bağımsızlık savaşlarında ya da baskıcı rejimlere karşı halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme,
·                    Farklı kültüre sahip toplulukların seslerini duyurmak ya da haklarını aramak ve kültürlerini yaşatmak amacıyla kullanılmaları,
·                    Günümüzde ise internetin kazandırdığı imkanlar sayesinde insanların kolayca radyo kurup kendilerini ifade etme amacıyla kullanmaları

Radyonun öteki araçlara göre daha “hızlı” olması, bu kitle iletişim aracını ön plana çıkartan en başat özelliğidir. Radyonun gazetede olduğu gibi baskıyı bekleme ya da televizyonda olduğu gibi görüntünün elde edilip kurgulanması şeklinde bir zorunluluk yoktur. Bunun yanında radyo, bütün ülkelerde yayıldığı coğrafi alan itibariyle en güçlü yayın aracı olarak bilinmektedir. Bölgelere göre yayın yapılabilmekte, istenilen bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı dikkate alınarak reklâmlar verilebilmektedir. Ayrıca hem radyo dinleyicisi hem de reklam veren için ekonomik bir reklam ortamıdır.

Bu kadar önemli bir araç olan radyonun Türkiye’de ne kadar dinlendiği ile ilgili bir soruya önceden cevap vermek mümkün değildi. Çünkü radyoların dinleyici oranları ciddi olarak ölçülmüyordu. Bu sorunu gidermek amacıyla radyocular ve reklamverenler tarafından Radyo İzleme ve Araştırma Kurumu (RİAK) kuruldu. RİAK, HTP Araştırma Ve Danışmanlık Şirketine radyoları izleme görevini verdi. HTP üç aylık dönemler halinde radyoları izleyerek bir rapor sunmaktadır. İlk rapora göre Türkiye’de 12 yaş üzerindekilerin %63’ü radyo dinliyor. Kişi başına günlük radyo dinleme zamanı ise 92 dakikadır. Bu oran Avrupa ve özellikle Akdeniz ülkeleriyle hemen hemen aynıdır.

Cinsiyete göre duruma bakıldığında kadınların (yüzde 68) erkeklerden (yüzde 58) daha fazla radyo dinlediği ortaya çıkıyor. Yaş gruplarına göre bakıldığında ise en çok gençlerin dinlediğini görülmüştür. Dinleyicilerin öğretim durumuna göre dağılımı da, eğitimsiz ve yüksek öğretim görenlere göre orta öğretim eğitimi alanların oranı daha yüksek (Yüzde 66). Mesleklerde ise durum şöyleydi: En çok öğrenciler (Yüzde 68) dinliyor ve ikinci sırada da ev kadınları (Yüzde 67) yer alıyor. Daha çok şehirlerde mi, yoksa kırsal kesimde mi radyo dinlendiğine bakıldığında küçük şehirlerde ve ilçelerde dinlenme oranının çok yüksek olduğu gözleniyor. Örneğin, İstanbul'da yüzde 60, İzmir'de yüzde 62, Ankara'da yüzde 70, Erzurum'da ise yüzde 88 dinleme oranları karşımıza çıkıyor. Nüfusu 20 bin ve üzerinde olan ilçelerde bu oran yüzde 67'ye kadar çıkıyor. Şimdi de radyoların en çok hangi saatler arasında dinlendiğine bir göz atalım. En çok saat 11.00 ile 13.00 arasında radyo dinleniyor. Dinleme oranı sabah 07.00'de artmaya başlıyor 11.00-13.00 arasında zirve yapıyor, az bir düşüşle 19.00'a kadar devam ediyor ve sonrasında ise dinleme oranı iyice düşüyor. Radyolar en çok evlerde (Yüzde 55) dinleniyor. Sonra arabalar (Yüzde 15) ve işyerleri (Yüzde 12) geliyor.

Türkiye'de en çok arabesk şarkılar çalan radyolar dinleniyor. Onu Türkçe pop şarkıları çalan radyolar izliyor. Yabancı müzik kanalları da oldukça fazla dinleniyor. TRT FM ne durumda diye baktığımızda en çok dinlenen üçüncü radyo olduğunu görüyoruz. Radyoların dinleyicileri çok sadıktır. Eskisi kadar olmasa da Türkiye'de büyük bir çoğunluk radyo dinliyor. TRT radyoları gibi fazla eğitici ve bilgilendirici olmasa da özel radyolar eğlendirme misyonuyla milyonlarca dinleyiciye ulaşmış durumdalar.          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder