RADYO
Günümüzde iletişim teknolojileri hızla gelişmektedir. Dijital iletişim
sistemlerinden internet teknolojilerine kadar birçok alanda her geçen gün ortaya
çıkan yenilikler kitle iletişimin boyutlarını da değiştirmektedir. Geleneksel
kitle iletişim araçlarının biraz geri planda kaldığı günümüzde bu araçlar yine
de hayatımızdaki önemlerini korumaktadır. Bunlardan biri de radyodur.
Radyo sözcüğü, Latince radius (ışınlama) ve Yunanca fone (ses)
sözcüklerinin bir araya gelmesi ile oluşan radyofoni sözcüğünün kısaltılmış
halidir. Radyo yayınları istenen her yere kolaylıkla ulaşabilen ve dünyada
yaygın olarak kullanılan bir kitle iletişim aracıdır.
Radyo Yayını, Hertz dalgaları olarak da adlandırılan elektromanyetik
dalgalar, enerjisi aracılığıyla bir olayın, ses-müzik vb. bir iletinin geniş
kitlelere ses yoluyla aktarılmasıdır. Başka bir deyişle, kulakla duyulabilecek
sinyallerin radyo frekansları aracılığıyla boşlukta yayılması ve bunun
sonucunda bu sinyallerin, bu amaç doğrultusunda geliştirilmiş özel alıcılar
vasıtasıyla toplumu oluşturan bireylerce izlenmesidir.
Radyo, özellikle televizyona göre, her
mekanda ve her durumda rahatlıkla dinlenebilme, küçük ve taşınabilir olma ve
her şeyden önemlisi de ucuz olma gibi üstünlüklere sahiptir. Özellikle özel
araba kullanımının artması radyo dinlenme oranını da artırmıştır. Radyo, hem
işletilmesi hem de hedef kitle tarafından temin edilmesi televizyona göre çok
daha ucuz olduğundan ve yeni dünya düzeninde tüketiciler giderek
fakirleştiğinden radyo alıcıları en fazla tüketilen kitle iletişim araçlarının
başında gelmektedir. Tüketici sayısındaki bu artışa paralel olarak dünya
ulusal, bölgesel ve yerel olmak üzere sayısız radyo dalgaları ile kuşatılmıştır.
Radyonun bulunuşu ve insanlık yararına sunuluşunun yaklaşık 87 yıllık bir
tarihi geçmişi vardır. Ancak radyo telsizinin ilk yayına başlamasının
1920’lerde olmasına karşılık, bu alanda yapılan çalışmaların çok daha eskiye
dayandığı 1860’lardan önce başladığını söylemek gerekir. Bir iletişim aracı
olarak radyonun günlük yaşantımızın bir parçası haline gelmesi değişik
ülkelerde birçok bilim adamının farklı teknik buluşlarının sayesinde olmuştur.
Radyo tekniği ile ilgili olarak yapılan ilk teknik buluş James Clerk
Maxwell tarafından 1860 yılında olmuştur. Maxwell ilk kez radyo
(elektromanyetik) dalgalarının varlığını bulmuştur. Maxwell daha sonra 1865
yılında da bu dalgaların boşlukta ışık hızına yakın bir hızla yani saniyede
186.000 mil-300 000 km
hızla hareket etmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ancak Maxwell daha çok
kuramsal çalışma yaptığından bu iddialarını kanıtlama yoluna gitmemiştir.
Maxwel’in bu buluşu 20 yıl sonra 1885-1889 tarihleri arasında bugün elektromanyetik
dalgalara ismini veren Alman fizikçi Heinrich Hertz tarafından
geliştirilmiştir. Hertz, Maxwel’in kuramsal aşamada kalan buluşunu yani
elektromanyetik dalgaların varlığını ve ses titreşimlerinin elektromanyetik
alanda ışık hızı ile yayıldığını kanıtlamıştır. Ayrıca Hertz, elektromanyetik
dalgaların uygun metal yüzeylerde yönlendirilmiş radyo dalgalarına
dönüşebileceğini de bulmuştur.
Aynı yıllarda İngiltere’de Liverpool Üniversitesinde Oliver Lodge,
Rusya’da Kronstadt Üniversitesinde S. A. Popoff gibi ilim adamları da
elektromanyetik dalgaların kullanımını ilerleten çalışmalar yaptılar. Bu teknik
buluşların ses aktarılmasında ilk kullanımı İtalyan Guglielmo Marconi
tarafından 1895 yılında yapılmıştır. Marconi, önce kısa mesafelere ses aktarımı
üzerinde çalışmış, başarılı olması üzerine de uzaklık derecelerini çoğaltarak
1897 Ağustosunda İngiltere’de 55
km. kadar uzaklığa sesin ulaşmasını başarmıştır. Daha
sonra ise deniz aşırı ses ulaşımı denemelerine girişerek, İngiltere’nin
Cornwall ile ABD’nin Newfoundland eyaletleri arasında telsiz yolu ile ses
aktarımını yaptı.
Marconi’nin bu buluşları ilk önceleri özellikle deniz haberleşmesinde
kullanılmaya başlandı. 1906 yılında ise telsiz aracılığı ile yine Marconi
tarafından müzik ve sözün, teknik deyimi ile ses dalgalarının aktarılması
gerçekleştirilmiştir.
1907 yılında Lee De Forest’in ‘boşluk tüpünü’ bulması radyonun teknik
buluşlarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu boşluk tüpü sesin aktarılmasında
sürekli olarak kullanılabilen ve daha önce Ambrose Fleming’in buluşu olan radyo
lambalarının geliştirilmiş haliydi.
Radyo teknik buluşunun ilk kez iletişim aracı olarak kullanılması önce
gemiden gemiye sonraları ise gemiden karaya olmuştur. Bu teknik buluş radyo
telsizi daha sonra çeşitli haberleşmelerde kullanılmaya başlanmıştır.
ABD’de bu aracın hızla yayılması bu konuda düzenleyici yasaların
oluşturulmasını gerektirmiş ve 1910 yılında Telsiz Gemi Yasası çıkarılarak
radyo telsizi ile yapılan haberleşmeye düzenleyici kayıtlamalar getirilmiştir.
Avrupa’da ise ilk düzenli telsiz kullanımı 1914 yılında Almanya’da
gerçekleştirilmiştir. Radyonun bir kitle iletişim aracı olarak sürekli
kullanılması, kamuya seslenen söz ve müzik yayınlarını yapması ise 1920’lerden
sonradır.
Sürekli ilk radyo vericisi 2 Kasım 1920’de ABD’de çalışmaya başlamıştır.
KDKA adlı bir istasyonda seçim haberleri ile başlayan yayını 500-2000 arasında
dinleyici izlemiştir. Yayınlarını akşam saatlerinde yapan bu ilk radyo
istasyonu haber, müzik ve spora yer veren programlar yayınlamıştır. ABD’de 1921
yılında düzenli yayın yapan istasyonların sayısı 4 iken 1922 yılı Aralık ayında
bu sayı 392 ye ulaşmıştır. İlk tecimsel yayın ise aynı yıl WEAF adlı radyo
istasyonunda başlamıştır. Bu tarihten sonra düzenli radyo yayınları tüm dünyada
hızla yayılmıştır.
Ancak radyonun kitle iletişim aracı özellikle de haberleşme aracı olarak
kullanılmaya başlandığı ilk yıllarda günümüzdeki gelişmişlikten çok uzaktı. İlk
kez elektronik yol ile alışılagelmişin dışında bir biçim ve yöntem ile topluma
ulaşılmaya çalışılıyordu. Radyo yayınlarında yer alan her şey yeni bulunmakla
beraber ilk kez uygulanıyordu. Bu sebeple yayın türleri çok sınırlı olup
radyolarda daha çok haber ve müzik yayını yapılıyordu.
Radyo
yayınlarının hızla yayılışı, dinleyici kitlesinin de artmasını sağlamış, ayrıca
alıcıların transistörlü, taşınabilir, küçük olarak yapılması da hedef kitlenin
çoğalmasına neden olmuştur. Radyo tekniğindeki ses bandındaki gelişmeler; daha
net bir ses alınmasına neden olan FM bandının bulunuşu, 1955’lerde stereo
yayınların özellikle müzik yayınlarında kullanılışı, radyonun gelişmesinde
başlıca adımlar olarak kabul edilmektedir .
Radyo, bir kitle
iletişim aracı olarak, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yaygın bir biçimde
kullanılmaktadır. Türkiye, 1927 yılında 5 KW güçle ilk düzenli radyo yayına
geçmiştir. Bu tarihte haber ve müzikle başlayan radyo yayınları, yakın zamana
kadar devletin resmi organı olarak faaliyet göstererek bir propaganda ve eğitim
aracı olarak kullanılmıştır. 1990 yılından itibaren Türkiye’de özel
televizyonlar gibi özel radyo istasyonları da yayın hayatına adım atmışlardır.
Türkiye’de şu
anda 36 ulusal, 130 bölgesel ve 1054 de yerel yayın yapan toplam 1220 özel
radyo bulunmaktadır.
Geçmişten bugüne
radyo, haber, eğlence ve reklâm açısından önemli bir kitle iletişim aracı
olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında radyo, dünyanın her yanındaki insanlara
sınır tanımadan her türlü yayını alabildiği bir dönemi yaratmıştı. Bu
yayılmayla birlikte radyo da kendi program türlerini yarattı. Örneğin Batı’da
1930 ve 1940’lı yıllarda, Türkiye’de ise özellikle 1950’lerde radyodaki
dramalar, bugünün pembe dizileri kadar ilgi görüyordu. Yine Türkiye’de “Radyo
Tiyatrosu”nun yayınlandığı geceler evlerde yaşam durur ve herkes radyolarının
başında toplanırdı.
Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde
radyonun aşağıda sıralanan işlevler ve amaçlar için kullanıldığı söylenilebilir:
·
Devletlerin, hükümetlerin, ulusal ve
uluslararası alanda kendi ideolojilerini benimsetmeleri, yaymaları ya da
pekiştirmeleri,
·
Başta üçüncü dünya ülkeleri olmak üzere pek çok
ülkede eğitim amacıyla kullanılması,
·
Eğlence ve özel sektör ürünlerini pazarlama
amaçlı,
·
Bazı ülkelerin bağımsızlık savaşlarında ya da
baskıcı rejimlere karşı halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme,
·
Farklı kültüre sahip toplulukların seslerini
duyurmak ya da haklarını aramak ve kültürlerini yaşatmak amacıyla
kullanılmaları,
·
Günümüzde ise internetin kazandırdığı imkanlar
sayesinde insanların kolayca radyo kurup kendilerini ifade etme amacıyla
kullanmaları
Radyonun öteki araçlara göre daha “hızlı” olması, bu
kitle iletişim aracını ön plana çıkartan en başat özelliğidir. Radyonun
gazetede olduğu gibi baskıyı bekleme ya da televizyonda olduğu gibi görüntünün
elde edilip kurgulanması şeklinde bir zorunluluk yoktur. Bunun yanında radyo,
bütün ülkelerde yayıldığı coğrafi alan itibariyle en güçlü yayın aracı olarak
bilinmektedir. Bölgelere göre yayın yapılabilmekte, istenilen bölgenin sosyal,
kültürel ve ekonomik yapısı dikkate alınarak reklâmlar verilebilmektedir.
Ayrıca hem radyo dinleyicisi hem de reklam veren için ekonomik bir reklam
ortamıdır.
Bu kadar önemli bir araç olan radyonun Türkiye’de ne
kadar dinlendiği ile ilgili bir soruya önceden cevap vermek mümkün değildi.
Çünkü radyoların dinleyici oranları ciddi olarak ölçülmüyordu. Bu sorunu
gidermek amacıyla radyocular ve reklamverenler tarafından Radyo İzleme ve
Araştırma Kurumu (RİAK) kuruldu. RİAK, HTP Araştırma Ve Danışmanlık Şirketine
radyoları izleme görevini verdi. HTP üç aylık dönemler halinde radyoları
izleyerek bir rapor sunmaktadır. İlk rapora göre Türkiye’de 12 yaş
üzerindekilerin %63’ü radyo dinliyor. Kişi başına günlük radyo dinleme zamanı
ise 92 dakikadır. Bu oran Avrupa ve özellikle Akdeniz ülkeleriyle hemen hemen
aynıdır.
Cinsiyete göre duruma bakıldığında kadınların (yüzde
68) erkeklerden (yüzde 58) daha fazla radyo dinlediği ortaya çıkıyor. Yaş
gruplarına göre bakıldığında ise en çok gençlerin dinlediğini görülmüştür.
Dinleyicilerin öğretim durumuna göre dağılımı da, eğitimsiz ve yüksek öğretim
görenlere göre orta öğretim eğitimi alanların oranı daha yüksek (Yüzde 66).
Mesleklerde ise durum şöyleydi: En çok öğrenciler (Yüzde 68) dinliyor ve ikinci
sırada da ev kadınları (Yüzde 67) yer alıyor. Daha çok şehirlerde mi, yoksa
kırsal kesimde mi radyo dinlendiğine bakıldığında küçük şehirlerde ve ilçelerde
dinlenme oranının çok yüksek olduğu gözleniyor. Örneğin, İstanbul'da yüzde 60,
İzmir'de yüzde 62, Ankara'da yüzde 70, Erzurum'da ise yüzde 88 dinleme oranları
karşımıza çıkıyor. Nüfusu 20 bin ve üzerinde olan ilçelerde bu oran yüzde 67'ye
kadar çıkıyor. Şimdi de radyoların en çok hangi saatler arasında dinlendiğine
bir göz atalım. En çok saat 11.00 ile 13.00 arasında radyo dinleniyor. Dinleme
oranı sabah 07.00'de artmaya başlıyor 11.00-13.00 arasında zirve yapıyor, az
bir düşüşle 19.00'a kadar devam ediyor ve sonrasında ise dinleme oranı iyice
düşüyor. Radyolar en çok evlerde (Yüzde 55) dinleniyor. Sonra arabalar (Yüzde
15) ve işyerleri (Yüzde 12) geliyor.
Türkiye'de en çok arabesk şarkılar çalan radyolar dinleniyor. Onu Türkçe
pop şarkıları çalan radyolar izliyor. Yabancı müzik kanalları da oldukça fazla
dinleniyor. TRT FM ne durumda diye baktığımızda en çok dinlenen üçüncü radyo
olduğunu görüyoruz. Radyoların dinleyicileri çok sadıktır. Eskisi kadar olmasa
da Türkiye'de büyük bir çoğunluk radyo dinliyor. TRT radyoları gibi fazla
eğitici ve bilgilendirici olmasa da özel radyolar eğlendirme misyonuyla
milyonlarca dinleyiciye ulaşmış durumdalar.