Medyanın Başlıca İşlevleri
Medyanın toplumsal
yaşamda oldukça önemli işlevleri vardır. Gelişen teknoloji sosyal yaşamda
medyanın etkinliğini arttırmakta ve insanların daha da fazla medyaya
bağlanmasına neden olmaktadır.
Haber ve Bilgi Verme: Medyanın en
önemli işlevlerinden biri haber ve bilgi sunmasıdır. Modadan, sağlığa,
siyasetten ekonomiye pek çok alana ilişkin bilgi kitle medya aracılığı ile
geniş halk kesimlerine ulaşmaktadır. Sadece ulusal düzeyde değil, uluslar ötesi
pek çok bilgi ve haber medyalar yoluyla bizlere ulaşmakta, depolanmakta,
işlenmekte ve dağıtılmaktadır. İnsanların, yaşadıkları dünyayla ilgili
algılarının oluşmasında, medya son derece etkili olmaktadır. Çünkü bilgi ve
haber toplumların gelişiminde ve siyasallaşmasında belirleyici olmaktadır.
Bizler, medya aracılığıyla bilgilenirken, aynı zamanda medya tarafından
yönlendiriliriz; dolayısıyla bu güç medyaya özellikle haber aktarımında büyük
sorumluluk yüklemektedir.
Toplumsallaştırma: Medya bireye içinde
yaşadığı toplumla bütünleşme olanağı sağlayacak, toplumsal birleşmeyi ve
kamusal yaşama etkin bir biçimde katılma için zorunlu olan bilinçlenmeyi
kolaylaştıracak ortak bir bilgi ve düşünce formu oluşturmaktadır. Özellikle
kamusal yayıncılığı benimseyen medya kuruluşları, toplumsal yapının gelişmesine
ve bireylerin bu yapı içinde sosyalleşmelerine olanak sağlar. Başta
demokrasinin temin ve korunması olmak üzere toplumsal kurumların daha etkin
işlemesine ve bireylerin haklarına sahip çıkılması yönünde yayıncılık
yapar. Medyanın toplumun ortak siyasi tutum ve görüşlere ulaşmasında da rolü tartışılmazdır. Siyasal
süreç medya aracılığı ile bireyin görebileceği yakınlığa gelmektedir. Bu arada
medya çeşitli siyasi görüşlerin propagandasının yapıldığı araçlara da
dönüşebilmektedir. Eşit ve tüm görüşlere aynı olanağı veren yayın anlayışı bu
noktada çok önemlidir. Özetle medya bilgi üretmekte ve sosyal yapının
şekillendirilmesine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. Günlük yaşantımızı
düzenlemekte, çevreyi algılamamızı sağlamakta ve böylelikle toplumsal yaşama
uyum sağlamamızı kolaylaştırmaktadır.
Eğitim: Medya düşüncenin gelişmesine,
kişiliğin oluşmasına, yaşamın bütün aşamalarında yetenek ve becerilerin elde
edilmesine yardımcı olacak bilgiler iletir.
Özellikle gelişme çağındaki çocukların algı ve bilinç düzeyini yükselterek,
onların eğitimlerinde yardımcı bir rol oynar. Bireylerin zihinsel gelişimlerine
yardımcı olurken, aynı zamanda eğitimin geliştirilmesi yönünde yayınlar yapar.
Bu konuda son yıllarda medya kuruluşlarının ülkemizde eğitiminin gelişimine
yönelik düzenledikleri kampanyalar dikkat çekicidir, aynı şekilde kamu ve özel
kuruluşların eğitime dönük yatırımlarının duyurumu, kamuoyu oluşturma yönünde de
medyanın hizmetleri göz ardı edilemez.
Eğlendirme: Medyanın en önemli
işlevlerinden biri de insanları eğlendirerek, onların rahatlamasını ve daha
mutlu olmalarını sağlamaktır.Gündelik hayatın rutin işleyişi içinde yorulan
sıkılan insanlar, ciddi haberlerden çok, eğlendirici haber ya da programlarla
“vakit geçirmeyi” yeğlemektedirler ve en önemli eğlence kaynağı da şüphe yok ki
medyadır. Özellikle televizyon günümüzde yaygın kullanımını da göz önünde
bulundurursak, tam anlamıyla bir eğlence merkezi olduğunu ileri sürmek sanırız
yanlış olmaz. Televizyonda yer alan programlar kitlelere gündelik hayatın rutin
ve sıkıcı ortamından kaçış olanağı sağlamaktadır. Eğlence ihtiyacı, kitlelerin
televizyona olan bağımlılığını arttırmış ve bu durumda televizyon yöneticileri
de durmaksızın eğlendirici programları halka arz etme yoluna gitme yolunu
tercih etmişlerdir. Özellikle müzik, mizah, drama ve spor kitlelere verdiği
rahatlama ve kaçış duygusuyla televizyon yöneticilerinin en çok önem verdiği
alanların başında gelmektedir. Aynı şekilde internet de, önemli bir eğlence
kaynağı görünümündedir.
Kültürel Değerlerin Korunması: Medyanın
bir diğer önemli işlevi de kültürel değerlerin korunmasıdır. Medya doğru
kullanıldığı takdirde geçmiş mirasın savunucusu ve kültürün geliştiricisi
olarak rol oynayabilir. Toplumların belleği olarak işlev görebilen medya,
estetik ve kültürel değerlerin yaşatılmasında da öncü rol oynayarak tarihsel ve
sanatsal bir görev yüklenir. İnsanlar resim, edebiyat, müzik, şiir, vs. gibi
pek çok sanatsal faaliyete, medya aracılığı ile öğrenirler ve yine medya
aracılığıyla katılırlar.
Denetim/Eleştiri
ve Kamuoyu Oluşturma: Medya kamusal bir görev ifa eder. Bu bağlamda
özellikle de hükümeti, siyasi partileri, kamu kuruluşlarını, şirketleri, vs.
kamu adına denetleme ve eleştirme yetkisini elinde bulundurur. Bu özelliği
medyaya 4. güç olma vasfını vermiştir. Denetim ve eleştiri medyanın
sorumluluğudur. Medya bu görevini yerine getirmezse, görevini eksik yapmış
olur. Vatandaşın hakkını savunma adına görev yüklenen medya, tarihi boyuca pek
çok kez iktidarlarla kamu yararı adına mücadeleye girişmiş ve bu özelliğiyle
toplumsal hafızada derin bir saygıyı hak etmiştir. Medya, aynı şekilde gerekli
görülen durumlarda, topluma öncülük ederek kamuoyu oluşumuna aracılık eder. Bu
noktada toplumun ve kamunun vicdanı vazifesi görür.
Tanıtım: Medya
devletlerin, şirketlerin, kurum, kuruluş hatta bireylerin en önemli tanıtım aracıdır. Tanıtım iletişim demektir, iletişim de
günümüzde yaygın olarak medya aracılığıyla gerçekleştiği için medyanın
tanıtımdaki rolü inkar edilemez. Günümüz ekonomisi pazarlama üzerine kuruludur.
Pazarlamanın en önemli aracı da medyadır.
Medyanın Ekonomik Boyutu
Medya günümüzde,
ekonomiyle iç içe geçmiş, önemli bir endüstriyel güçtür. ‘Ayrılan kaynaklar,
altyapı ve sabit sermaye yatırımları, yarattıkları istihdam ve hasıla ile
ulusal ekonomi içinde geniş bir ticaret ve sanayi sektörü ortaya çıkarmıştır.
Bir ülke, ister gelişmiş, ister gelişme yolunda, ister Pazar ekonomisi, isterse
merkezi plana dayalı olsun, bu durum geçerlidir. Basım evleri, yayım evleri,
radyo, televizyon kuruluşları, basın, reklam, halkla ilişkiler ajansları, bilgi
işlem merkezleri, veri bankaları, vb. ile alanında kullanılan donanım
maddelerini üreten ve/veya pazarlayan kuruluşlar, değişik ölçeklerde ama
mutlaka hemen her ülkede bulunmaktadır. Kuruluşların birçoğu artık ulusal ekonomik
sınırlarını aşarak uluslararası ekonomik yaşamın önemli öğesi çok uluslu
şirketlerin kapsamına girmişlerdir. Sürekli gelişim sürecindeki iletişim sanayi
bir kültür ve/veya bilinçlilik sanayi olan özelliği dışında, başka alanlardaki
işletmelerin bağlı oldukları örgütlenme mantığını da izlemek zorundadır1’
Dolayısıyla kabul etmek gerekir medya bir sanayidir ve sanayinin gereklerine
göre işler. Özellikle günümüzde medya
oldukça pahalı bir iş kolu haline gelmiştir, bu ortam ancak çok ciddi sermaye
birikimine sahip olan kuruluşların yayıncılık yapabilmelerine olanak
sağlamaktadır.
Günümüzde medya
kuruluşlarının pek çoğu devletten bağımsız özel şirketlerdir ve dolayısıyla
özel sektörün kar mantığı doğrultusunda işlerler. Bazı medya kuruluşları ise
devlete aittir (TRT gibi) ve devlet politikaları yörüngesinde yapılanırlar.
Doğal olarak öncelikle birer ticari işletme olan medya kuruluşları, kendi iç
işleyişlerinde para kazanmayı öncelerler. Bu tüm yayıncılık yapılanmasında
kendini sürekli olarak hissettiren ekonomik bir gerekliliktir. Altyapı
yatırımlarından, malzeme planlamasına, insan kaynakları politikalarından, yayın
içeriklerinin belirlenmesine değin pek çok konu ekonominin gereklerine göre
işler, zaten ekonominin gereklerine göre işlemezse o medya kuruluşlarının uzun
süre yayıncılık yapması mümkün olmaz.
Medya
kuruluşlarının en önemli gelir kaynağı reklâmlardır. Dolayısıyla reklam
gelirlerini arttırmak ve ekonomik açıdan sıkıntıya düşmemek için reklam
verenlerle aralarını iyi tutmak kendi ekonomik işleyişleri açısından son derece
gereklidir. Bu da reklam veren firmaların yayıncılık sürecinde zaman zaman
kollanması sonucunu doğurabilir. Reklamlar bir taraftan firmaların tanıtım
aracı olurken, diğer taraftan da şirketlerin medyaya karşı kullandıkları bir
koz haline dönüşebilir. Bu iletişim ortamı için oldukça tehlikeli bir durumdur.
Aynı şekilde medya kuruluşları, reklam verenler için daima cazip bir konumda
olmak için halk tarafından çok tercih edilmek gibi bir dengeyi sürekli korumak
zorundadırlar. Bu durum, daha fazla tercih edilme yönünde bir yayıncılık
yapmayı zorunlu kılar. Bu da çoğu zaman eğlenceye dönük bir yayıncılık tarzı
gerektirir, böyle bir ortamda eğitime/ kültüre katkı ikinci plana düşebilir.
Ülkemizde zaman zaman yoğunlaşan bazı program türlerinin ekranları işgalinin
ardında yatan basit sebep, aslında bu programların çok seyredilmeleri, ya da eş
deyişle rating’lerinin yüksek olmasında gizlidir.
Medyanın
ekonomisi konusunda bir diğer önemli nokta da tekelleşmenin yol açtığı
sorunlardır. Tekelleşen medya kuruluşları büyük holdinglerin bünyelerine dahil
olmakta ve o holdinglerin elindeki şirketlerden birine dönüşmektedir. Bu durum
habercilik ve yayıncılık anlamında çeşitli sakıncaları beraberinde
getirmektedir. Birer ticari işletme olan medya kuruluşları zaman zaman haber
iletirken bağlantıda oldukları şirketlerin çıkarlarını koruma yönünde bir
haberciliği benimseyebilirler. Ekonomi, haber iletim sürecinde belirleyici
olabilir. Eleştirel kuram’da medyanın ekonomi-politiği olarak adlandırılan bu
durum, aslında tamamen tarafsız olunması gereken haber iletim sürecine
dışarıdan bazı faktörlerin dahil olabildiğini ve zaman zaman haberlerin de
birer ticari meta olarak algılanabildiğini işaret eder. Medyaya gücünü veren
olgu, toplumsal yaşamdaki konumudur; bu konum onun dördüncü güç olarak
adlandırılması sonucunu getirmiştir. Medya, kendisine büyük güç veren bu
işlevlerini yerine getirirken kamuya karşı olan sorumluluğun bilincinde olmalı
ve yayıncılık ilkelerini sadece ticaretin yörüngesinde belirlememeli, topluma ve
kamuya yönelik görevlerini unutmamalıdır.
Şüphesiz ki
yayıncılıkta, sosyal sorumluluğun da unutulmaması, göz ardı edilmemesi gerekir.
Herhangi bir medya metninin “daha çok satılması”, ya da “işin gereği”
yayıncılık gibi son derece yaşamsal bir sektörde, yapılan olumsuz eylemleri
meşrulaştırmamalı. Rating, ulaşılması gereken esas hedef olursa, o zaman kitle
iletişim süreci yara alır. İşin doğasının getirdiği bazı zorunluluklar vardır
şüphesiz, bunlar bir noktaya kadar kabul edilebilir, ama bir noktaya kadar da
kabul edilemez. İdeal olan, medyanın kendi özdenetim olanaklarını geliştirmesi
ve sosyal sorumluluğunu, özellikle de gençlere ve çocuklara yönelik
sorumluluğunu sıklıkla hatırlamasıdır.