23 Ekim 2012 Salı

Medyanın Başlıca İşlevleri

Medyanın Başlıca İşlevleri

Medyanın toplumsal yaşamda oldukça önemli işlevleri vardır. Gelişen teknoloji sosyal yaşamda medyanın etkinliğini arttırmakta ve insanların daha da fazla medyaya bağlanmasına neden olmaktadır.

Haber ve Bilgi Verme: Medyanın en önemli işlevlerinden biri haber ve bilgi sunmasıdır. Modadan, sağlığa, siyasetten ekonomiye pek çok alana ilişkin bilgi kitle medya aracılığı ile geniş halk kesimlerine ulaşmaktadır. Sadece ulusal düzeyde değil, uluslar ötesi pek çok bilgi ve haber medyalar yoluyla bizlere ulaşmakta, depolanmakta, işlenmekte ve dağıtılmaktadır. İnsanların, yaşadıkları dünyayla ilgili algılarının oluşmasında, medya son derece etkili olmaktadır. Çünkü bilgi ve haber toplumların gelişiminde ve siyasallaşmasında belirleyici olmaktadır. Bizler, medya aracılığıyla bilgilenirken, aynı zamanda medya tarafından yönlendiriliriz; dolayısıyla bu güç medyaya özellikle haber aktarımında büyük sorumluluk yüklemektedir.

Toplumsallaştırma: Medya bireye içinde yaşadığı toplumla bütünleşme olanağı sağlayacak, toplumsal birleşmeyi ve kamusal yaşama etkin bir biçimde katılma için zorunlu olan bilinçlenmeyi kolaylaştıracak ortak bir bilgi ve düşünce formu oluşturmaktadır. Özellikle kamusal yayıncılığı benimseyen medya kuruluşları, toplumsal yapının gelişmesine ve bireylerin bu yapı içinde sosyalleşmelerine olanak sağlar. Başta demokrasinin temin ve korunması olmak üzere toplumsal kurumların daha etkin işlemesine ve bireylerin haklarına sahip çıkılması yönünde yayıncılık yapar.  Medyanın toplumun or­tak siyasi tutum ve görüşlere ulaşmasında da rolü tartışılmazdır. Siyasal süreç medya aracılığı ile bireyin görebileceği yakınlığa gelmektedir. Bu arada medya çeşitli siyasi görüşlerin propagandasının yapıldığı araçlara da dönüşebilmektedir. Eşit ve tüm görüşlere aynı olanağı veren yayın anlayışı bu noktada çok önemlidir. Özetle medya bilgi üretmekte ve sosyal yapının şekillendirilmesine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. Günlük yaşantımızı düzenlemekte, çevreyi algılamamızı sağlamakta ve böylelikle toplumsal yaşama uyum sağlamamızı kolaylaştırmaktadır.

Eğitim: Medya düşüncenin gelişmesine, kişiliğin oluşmasına, yaşamın bütün aşamalarında yetenek ve becerilerin elde edilmesine yardımcı olacak bilgiler iletir.  Özellikle gelişme çağındaki çocukların algı ve bilinç düzeyini yükselterek, onların eğitimlerinde yardımcı bir rol oynar. Bireylerin zihinsel gelişimlerine yardımcı olurken, aynı zamanda eğitimin geliştirilmesi yönünde yayınlar yapar. Bu konuda son yıllarda medya kuruluşlarının ülkemizde eğitiminin gelişimine yönelik düzenledikleri kampanyalar dikkat çekicidir, aynı şekilde kamu ve özel kuruluşların eğitime dönük yatırımlarının duyurumu, kamuoyu oluşturma yönünde de medyanın hizmetleri göz ardı edilemez.

Eğlendirme: Medyanın en önemli işlevlerinden biri de insanları eğlendirerek, onların rahatlamasını ve daha mutlu olmalarını sağlamaktır.Gündelik hayatın rutin işleyişi içinde yorulan sıkılan insanlar, ciddi haberlerden çok, eğlendirici haber ya da programlarla “vakit geçirmeyi” yeğlemektedirler ve en önemli eğlence kaynağı da şüphe yok ki medyadır. Özellikle televizyon günümüzde yaygın kullanımını da göz önünde bulundurursak, tam anlamıyla bir eğlence merkezi olduğunu ileri sürmek sanırız yanlış olmaz. Televizyonda yer alan programlar kitlelere gündelik hayatın rutin ve sıkıcı ortamından kaçış olanağı sağlamaktadır. Eğlence ihtiyacı, kitlelerin televizyona olan bağımlılığını arttırmış ve bu durumda televizyon yöneticileri de durmaksızın eğlendirici programları halka arz etme yoluna gitme yolunu tercih etmişlerdir. Özellikle müzik, mizah, drama ve spor kitlelere verdiği rahatlama ve kaçış duygusuyla televizyon yöneticilerinin en çok önem verdiği alanların başında gelmektedir. Aynı şekilde internet de, önemli bir eğlence kaynağı görünümündedir.

Kültürel Değerlerin Korunması: Medyanın bir diğer önemli işlevi de kültürel değerlerin korunmasıdır. Medya doğru kullanıldığı takdirde geçmiş mirasın savunucusu ve kültürün geliştiricisi olarak rol oynayabilir. Toplumların belleği olarak işlev görebilen medya, estetik ve kültürel değerlerin yaşatılmasında da öncü rol oynayarak tarihsel ve sanatsal bir görev yüklenir. İnsanlar resim, edebiyat, müzik, şiir, vs. gibi pek çok sanatsal faaliyete, medya aracılığı ile öğrenirler ve yine medya aracılığıyla katılırlar.

 Denetim/Eleştiri ve Kamuoyu Oluşturma: Medya kamusal bir görev ifa eder. Bu bağlamda özellikle de hükümeti, siyasi partileri, kamu kuruluşlarını, şirketleri, vs. kamu adına denetleme ve eleştirme yetkisini elinde bulundurur. Bu özelliği medyaya 4. güç olma vasfını vermiştir. Denetim ve eleştiri medyanın sorumluluğudur. Medya bu görevini yerine getirmezse, görevini eksik yapmış olur. Vatandaşın hakkını savunma adına görev yüklenen medya, tarihi boyuca pek çok kez iktidarlarla kamu yararı adına mücadeleye girişmiş ve bu özelliğiyle toplumsal hafızada derin bir saygıyı hak etmiştir. Medya, aynı şekilde gerekli görülen durumlarda, topluma öncülük ederek kamuoyu oluşumuna aracılık eder. Bu noktada toplumun ve kamunun vicdanı vazifesi görür.

Tanıtım: Medya devletlerin, şirketlerin, kurum, kuruluş hatta bireylerin en önemli tanıtım aracıdır.  Tanıtım iletişim demektir, iletişim de günümüzde yaygın olarak medya aracılığıyla gerçekleştiği için medyanın tanıtımdaki rolü inkar edilemez. Günümüz ekonomisi pazarlama üzerine kuruludur. Pazarlamanın en önemli aracı da medyadır.  


Medyanın Ekonomik Boyutu

Medya günümüzde, ekonomiyle iç içe geçmiş, önemli bir endüstriyel güçtür. ‘Ayrılan kaynaklar, altyapı ve sabit sermaye yatırımları, yarattıkları istihdam ve hasıla ile ulusal ekonomi içinde geniş bir ticaret ve sanayi sektörü ortaya çıkarmıştır. Bir ülke, ister gelişmiş, ister gelişme yolunda, ister Pazar ekonomisi, isterse merkezi plana dayalı olsun, bu durum geçerlidir. Basım evleri, yayım evleri, radyo, televizyon kuruluşları, basın, reklam, halkla ilişkiler ajansları, bilgi işlem merkezleri, veri bankaları, vb. ile alanında kullanılan donanım maddelerini üreten ve/veya pazarlayan kuruluşlar, değişik ölçeklerde ama mutlaka hemen her ülkede bulunmaktadır. Kuruluşların birçoğu artık ulusal ekonomik sınırlarını aşarak uluslararası ekonomik yaşamın önemli öğesi çok uluslu şirketlerin kapsamına girmişlerdir. Sürekli gelişim sürecindeki iletişim sanayi bir kültür ve/veya bilinçlilik sanayi olan özelliği dışında, başka alanlardaki işletmelerin bağlı oldukları örgütlenme mantığını da izlemek zorundadır1’ Dolayısıyla kabul etmek gerekir medya bir sanayidir ve sanayinin gereklerine göre işler.  Özellikle günümüzde medya oldukça pahalı bir iş kolu haline gelmiştir, bu ortam ancak çok ciddi sermaye birikimine sahip olan kuruluşların yayıncılık yapabilmelerine olanak sağlamaktadır.

Günümüzde medya kuruluşlarının pek çoğu devletten bağımsız özel şirketlerdir ve dolayısıyla özel sektörün kar mantığı doğrultusunda işlerler. Bazı medya kuruluşları ise devlete aittir (TRT gibi) ve devlet politikaları yörüngesinde yapılanırlar. Doğal olarak öncelikle birer ticari işletme olan medya kuruluşları, kendi iç işleyişlerinde para kazanmayı öncelerler. Bu tüm yayıncılık yapılanmasında kendini sürekli olarak hissettiren ekonomik bir gerekliliktir. Altyapı yatırımlarından, malzeme planlamasına, insan kaynakları politikalarından, yayın içeriklerinin belirlenmesine değin pek çok konu ekonominin gereklerine göre işler, zaten ekonominin gereklerine göre işlemezse o medya kuruluşlarının uzun süre yayıncılık yapması mümkün olmaz.

Medya kuruluşlarının en önemli gelir kaynağı reklâmlardır. Dolayısıyla reklam gelirlerini arttırmak ve ekonomik açıdan sıkıntıya düşmemek için reklam verenlerle aralarını iyi tutmak kendi ekonomik işleyişleri açısından son derece gereklidir. Bu da reklam veren firmaların yayıncılık sürecinde zaman zaman kollanması sonucunu doğurabilir. Reklamlar bir taraftan firmaların tanıtım aracı olurken, diğer taraftan da şirketlerin medyaya karşı kullandıkları bir koz haline dönüşebilir. Bu iletişim ortamı için oldukça tehlikeli bir durumdur. Aynı şekilde medya kuruluşları, reklam verenler için daima cazip bir konumda olmak için halk tarafından çok tercih edilmek gibi bir dengeyi sürekli korumak zorundadırlar. Bu durum, daha fazla tercih edilme yönünde bir yayıncılık yapmayı zorunlu kılar. Bu da çoğu zaman eğlenceye dönük bir yayıncılık tarzı gerektirir, böyle bir ortamda eğitime/ kültüre katkı ikinci plana düşebilir. Ülkemizde zaman zaman yoğunlaşan bazı program türlerinin ekranları işgalinin ardında yatan basit sebep, aslında bu programların çok seyredilmeleri, ya da eş deyişle rating’lerinin yüksek olmasında gizlidir.

Medyanın ekonomisi konusunda bir diğer önemli nokta da tekelleşmenin yol açtığı sorunlardır. Tekelleşen medya kuruluşları büyük holdinglerin bünyelerine dahil olmakta ve o holdinglerin elindeki şirketlerden birine dönüşmektedir. Bu durum habercilik ve yayıncılık anlamında çeşitli sakıncaları beraberinde getirmektedir. Birer ticari işletme olan medya kuruluşları zaman zaman haber iletirken bağlantıda oldukları şirketlerin çıkarlarını koruma yönünde bir haberciliği benimseyebilirler. Ekonomi, haber iletim sürecinde belirleyici olabilir. Eleştirel kuram’da medyanın ekonomi-politiği olarak adlandırılan bu durum, aslında tamamen tarafsız olunması gereken haber iletim sürecine dışarıdan bazı faktörlerin dahil olabildiğini ve zaman zaman haberlerin de birer ticari meta olarak algılanabildiğini işaret eder. Medyaya gücünü veren olgu, toplumsal yaşamdaki konumudur; bu konum onun dördüncü güç olarak adlandırılması sonucunu getirmiştir. Medya, kendisine büyük güç veren bu işlevlerini yerine getirirken kamuya karşı olan sorumluluğun bilincinde olmalı ve yayıncılık ilkelerini sadece ticaretin yörüngesinde belirlememeli, topluma ve kamuya yönelik görevlerini unutmamalıdır.

Şüphesiz ki yayıncılıkta, sosyal sorumluluğun da unutulmaması, göz ardı edilmemesi gerekir. Herhangi bir medya metninin “daha çok satılması”, ya da “işin gereği” yayıncılık gibi son derece yaşamsal bir sektörde, yapılan olumsuz eylemleri meşrulaştırmamalı. Rating, ulaşılması gereken esas hedef olursa, o zaman kitle iletişim süreci yara alır. İşin doğasının getirdiği bazı zorunluluklar vardır şüphesiz, bunlar bir noktaya kadar kabul edilebilir, ama bir noktaya kadar da kabul edilemez. İdeal olan, medyanın kendi özdenetim olanaklarını geliştirmesi ve sosyal sorumluluğunu, özellikle de gençlere ve çocuklara yönelik sorumluluğunu sıklıkla hatırlamasıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder