Medya Okuryazarlığı Kavramı
Çeşitli bağlamlarda ve
çeşitli biçimlerdeki medya iletilerine erişebilme, bu iletileri doğru alılmayıp
algılayabilecek donanıma sahip olma ve en sonunda bizzat iletiler üretebilme
yeteneğini içeren medya okuryazarlığı kitlelere kontrol gücü veren, gerçek
dünya ve medya tarafından yaratılan dünya arasındaki sınırın fark edilmesini
sağlayan bir kavramdır. Medya okuryazarlığının demokratik toplumlardaki önemli
bir işlevi de katılımın sağlanması, sosyal adaletin ve eleştirel vatandaş
olmanın gereklerinden birini oluşturmasıdır. Bazı eleştirmenler medya
okuryazarlığını bir felsefe ve eleştirel bir düşünce biçimi olarak algılamak
gerektiğini düşünmektedirler. Bu düşünce biçimini şu maddelerle özetlemek
mümkündür: Kurguyu gerçekten ayırma yeteneği, medya mesajlarının belirli
sonları olan yapılar olduğunu anlamak, medyanın bölgesel/küresel
topluluklardaki ekonomik, politik, sosyal ve kültürel rolünü anlamak, insanın
kendisinin ve diğerlerinin demokratik haklarını anlaması, uzlaşma veya direniş,
kültürel kimlik, vb.
Medyaya en önemli gücü veren
olgu, dördüncü güç olarak kabul edilmesi ve kamuyu denetleme hakkına sahip
olmasıdır. Medya mesajlarını kurgularken, bu kurgu sürecini yukarıda da
bahsettiğimiz gibi izleyicilerden saklar. Medya kuruluşları sürekli olarak kamu
yarına hareket ettiklerini ileri sürer ve ekonomi ve siyasetin metinlerin
üretimlerini ne ölçüde etkilediğini ve hangi gerekçelerle tasarlandıkları
sorularını yanıtsız bırakırlar. Medya kuruluşları sadece ürünlerinin
tüketilmesini amaçlarlar, tartışılmasını değil. Medya okuryazarlığı hareketi,
bu anlamda medyanın toplumu yönlendirme çabasının karşısına, bilgiyi
yerleştirerek medya kuruluşlarını daha özenli olma yönünde hareketlendirir. Şüphesiz
ki medya okuryazarlığı hareketini ortaya çıkartan faktörler bir yandan
hükümetlerin sorumluluk alanını içinde kabul edilirken diğer taraftan da sivil
toplum kuruluşlarının çabalarıyla belli bir noktaya ulaşmıştır. Amerika,
Kanada, Avustralya ve İngiltere Medya Okuryazarlığı Hareketi’nin ilk
filizlendiği yerlerdir. Çeşitli ülkelerde medya okuryazarlığını daha etkin
kılma adına araştırma merkezleri oluşturulmuş, sempozyumlar düzenlenmiş ve ders
müfredatına medya okuryazarlığı dersi yerleştirilerek öğrencilerin sadece medya
metinleri karşısında daha bilinçli olmaları değil, aynı zamanda medya
ürünlerinin yaratım sürecinde de etkin rol alabilmeleri sağlanmıştır.
Bu konuda yapılmış bazı çalışmalara göz attığımızda
medya okuryazarlığı konusunda önemli bir bilgi birikimi ile karşılaşırız. 1972
yılında Belçika’nın Tihange Banş Üniversitesi’nde düzenlenen bir bilimsel
toplantı bu alanda yapılmış ilk çalışmalardan biri olarak kabul edilebilir.
İlgili toplantıda daha çok gazete haberlerine odaklanılmış ve okullarda
gazeteler incelenirken şunlar üzerinde durulması önerilmiştir:
·
Gazetelerde çıkan her satır ve her sözcüğü iyice
inceleyin.
·
Bir cümlenin ne anlamda kullanıldığını
araştırın. Çünkü aynı cümleyle sizin anladığınız şeyin tam karşıtı da
anlatılmış olabilir.
·
Büyük başlıklardan çekinin; gerçekleri
gizleyebilirler.
·
Başyazıları, köşe yazıları, okuyucu mektupları,
hafta sonu röportajları, reklâmlar aldatıcı olabilir; kapılmayın.
·
Kamuoyu araştırmalarına da pek güvenmeyin,
çarpıtılmış olabilirler.
·
Polis haberlerini becerikli muhabirler uydurmuş
olabilirler, dikkat edin.
·
Tiyatro ve sinema eleştirileri de sizi
yanıltabilir.
·
Yazı kadrosu ve hükümet değişse bile gazetenize
güvenmeyin1.
Avrupa Medya Okuryazarlığı Merkezi (European Centre
for Media Literacy -ECML) de misyonunu çocuklar ve büyüklerin küresel medya
kültürü içinde yaşama ve öğrenmeye hazırlanmasına destek olmak olarak
açıklamaktadır. Merkez bunun yolunun medya okuryazarlığı eğitiminden, özellikle
de çocuklara yönelik bir eğitimden geçtiği görüşündedir. ECML’e göre medya
okuryazarlığında ve bu doğrultudaki bir eğitim programında şunlar
amaçlanmalıdır:
·
Medyanın fikir, bilgi ve haberi bir başkasının
bakış açısıyla nakletmek üzere kurulduğunu anlamak
·
Duygusal etki oluşturmak için özel tekniklerin
kullanıldığını anlamak
·
Bu tekniklerin, amaçladıkları ve doğurdukları
etkilerin ayırdına varmak
·
Medyanın bazı kişilerin yararına çalıştığını,
bazılarını ise dışladığını anlamak
·
Medyadan kimin yararlandığı, kimin, neden
dışlandığı sorularını sormak ve cevabını bulmak
·
Alternatif bilgi ve eğlence kaynakları aramak
·
Medyayı kendi yararı ve zevki için kullanmak
·
Edilgen olmak yerine aktif olmak
·
Yeni öğrenme kültürü dijital okuryazarlığa
hazırlanmak2.
1980’ler boyunca, dünyada medya okuryazarlığının
ufkunu daraltacak ve tanımlayacak pek çok çaba söz konusu olmuştur. Bu
gelişmelerin bir sonucu olarak, eğitimciler, medya metinlerinin sınıfta
kullanıldığı zamanlarda incelenecek temel öğretimsel noktalar olan kilit
kavramlar üzerinde anlaşmaya başlamışlardır. 1993 Medya Okuryazarlığı Ulusal
Liderlik Konferansı’nda, Amerikalı eğiticimler, medya eğitimi için uygun
hedeflerin uzamı ya da uygun öğretim tekniklerinin genişliği konusunda
anlaşmaya varamamışlardır; ancak İngiliz, Avustralyalı ve Kanadalı eğitimciler
tarafından geliştirilen modellere dayanarak aşağıdaki kavramların medya
mesajları çözümlemesine dâhil edilmesi gerektiğini belirlemişlerdir:
·
Medya mesajları kurgulanmıştır/ kurulmuştur.
·
Medya mesajları, ekonomik, sosyal, siyasal,
tarihsel ve estetik bağlamlar içerisinde üretilir.
·
Mesaj alımlamaya dâhil olan yorumlayıcı
anlam-yapma süreçleri, okuyucu, metin ve kültür arasındaki etkileşime dayanır.
·
Medyanın kendine özgü “dilleri” ve çeşitli
biçimlerle, türlerle ve iletişim simge sistemleriyle sembolleşen
karakteristikleri vardır.
·
Medya tasarımlamaları, insanların sosyal
gerçekliği anlamalarında rol oynar3.
90’lı yıllardan itibaren medya okuryazarlığı konusu
birçok iletişim bilimci tarafından tartışılmış ve bu konuda çeşitli görüşler
dile getirilmiştir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak 1993’te Medya
Okuryazarlığı Ulusal Liderlik Konferansı, 1995’te Massachusetts Medya
Okuryazarlığı Koalisyonu, 1996’da Ulusal Medya Okuryazarlığı Konferansı
toplantıları ve irili ufaklı birçok toplantı yapılmıştır. Özellikle ABD’de
gerçekleştirilen çeşitli toplantılarda birçok iletişim bilimci, eleştirmen,
halk sağlığı uzmanları ve akademisyen medyaya maruz kalmayı bir risk faktörü
olarak belirlemişler ve medya okuryazarlığını da koruyucu faktör olarak
önermişlerdir. Özellikle Batı’da gün geçtikçe yoğunlaşan medya okuryazarlığı
tartışmaları sonunda, ilkokul ders müfredatın Medya Okuryazarlığı dersleri
yerleştirilmiş ve özellikle çocukları medyaya karşı daha da bilinçlendirmek
sosyal sorumluluğa sahip bazı devletlerin önem verdiği konulardan biri haline dönüşmüştür.
Medya okuryazarlığının çocukları ve gençleri medyanın olumsuz etkilerinden
koruyabileceğine yönelik yürütülen tartışmalar ülkemizde de yankı bulmuş ve
akademik düzeyde gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Türkiye de bu yöndeki
çalışmalara 2000’li yıllarla birlikte başlamıştır. Akademik alanda konuya dönük
çalışma yapan iletişim bilimciler medya okuryazarlığı kavramını bilimsel
platformlarda tartışmaya başlamışlar ve RTÜK de 2005 yılından itibaren medya
okuryazarlığını gündemine almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder