4 Temmuz 2012 Çarşamba

Türkiye’deki Medya Okuryazarlığı Uygulamaları

Türkiye’deki Medya Okuryazarlığı Uygulamaları

Türkiye’de toplumun, özellikle de çocukların ve gençlerin medyayla girdikleri ilişki, bu ilişkinin daha sağlam temellere oturtulmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalarda, Türkiye’deki televizyon izlenme oranının ortalama olarak günde 4–5 saat olduğu görülmektedir. Bir kişi yılın %19’unu televizyon izleyerek geçirmektedir. Kişinin yılın %33’ünü uyuyarak, %33’ünü çalışarak, %14’ünü de bu etkinliklerin dışında kalan etkinliklerle geçirdiği göz önüne alındığında bu oranın oldukça büyük olduğu ortaya çıkmaktadır. Çeşitli uluslar arası araştırma ve istatistikler de çocuklar da dâhil olmak üzere televizyon izlemenin, büyük bir zaman değerlendirme ya da başka bir deyişle zamanı tüketme olgusu olarak tezahür ettiğine parmak basmaktadır. Bir boş zaman aktivitesi olarak görülen televizyon izleme süreleri, yapılan uluslar arası istatistiklerde ortalama olarak günlük 2–4 saat olarak görülmektedir. Bu da tüm hayati aktivitelerden arta kalan zamanın televizyon karşısında tüketilmesi anlamına gelmektedir. Çocukların televizyon karşısında etkiye en açık, en hassas grubu oluşturduğu bir gerçektir. Çocuklar için, televizyon mesajlarına bu kadar açık olmanın diğer büyük bir tehlikesi de gerçeklik ile kurguyu ayırt edecek bir yaşta ve donanımda olmadıklarından dolayı, gördükleri her şeyi gerçeklik olarak algılayıp olabilirliğine inanmalarıdır. Bunun, bilimsel araştırmaların düzenli olarak 2–2,5 yaşında televizyon izlemeye başladıklarını ifade ettikleri çocuklar için ne kadar vahim bir durum olduğu da ortadadır. Yapılan bazı araştırmalar, ülkemizde çocukların televizyon izleme konusunda oldukça özgür olduklarını ortaya koymaktadır. 6–17 yaşları arasındaki çocuk ve gençler günde ortalama 3-4 saat televizyon izlemektedirler. Yine aynı yaş grubundaki çocuk ve gençlerin okul dışındaki birinci etkinliği televizyon izlemektir. Çocukların yılda yaklaşık olarak 900 saatini okulda, 1500 saatini ise ekran karşısında geçirdiği düşünüldüğünde durumun ciddiyeti daha da belirginleşmektedir. Ülkemizdeki çocukların %82’si televizyon izleme, istediği programı seçme ve istediği kadar ekran başında kalma kararlarını kendilerinin verdiğini söylemektedirler. Başka bir ifade ile söylersek, televizyonun yoğun etkisinin en hassas alıcısı durumundaki çocukların, maalesef  %82’lik gibi büyük bir kısmı, bu etkinliği, zamanını ve süresini kendileri tayin etmektedirler4.

Bütün bu araştırmalar ve bunlar üzerinde yapılan değerlendirmeler; görsel, işitsel ve yazılı medya karşısında savunmasız bir alıcı durumunda bulunan çocukların, ilköğretimden başlayarak medya karşısında bilinçlendirilmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Böylelikle öğrenci; medya karşısında pasif bir alıcı olmak yerine, medyayı okuyabilecek, medyanın dilini çözebilecek bilinç düzeyine ulaşarak iletişim olgusunda aktif bir birey olarak yer alabilecektir.

Bu amaçla RTÜK bir proje hazırlamış ve medya okuryazarlığı dersinin ilköğretim programında seçmeli ders olarak okutulması yönünde harekete geçmiştir.  Teklifi Milli Eğitim Bakanlığı’na ve Talim Terbiye Kulunu’na götüren RTÜK uzmanları olumlu karşılık almışlar ve varılan anlaşma çerçevesinde RTÜK uzmanları Amerika ve Avrupa’da literatür çalışması yapmışlardır. Dersin program taslağı, iletişim akademisyenleriyle birlikte hazırlanmış, çalışmaların neticelenmesi ve 22 Ağustos 2006 tarihinde RTÜK ile TTK arasında konuya ilişkin protokolün imzalanmasının ardından 2006-2007 eğitim yılında 5 ilköğretim okulunda pilot uygulamanın başlaması kararlaştırılmıştır. 5 ildeki beş ilköğretim okulunda toplam 780 yedinci sınıf öğrencisi medya okuryazarlığı dersi almıştır. Medya okuryazarlığı dersi kapsamında öğrencilere, kitle iletişim araçlarının işlevleri, amaçları, önemi, medya okuryazarlığının anlamı, televizyon yayıncılığı ve program türleri, televizyonun etkileri, televizyon izleme alışkanlıkları, program analizleri, akıllı işaretler, radyonun işlevleri ve etkileri, gazete, dergi haberleri, internet kullanımı konularında bilgiler verilmektedir. Medya okuryazarlığı dersinin 2007-2008 öğretim yılından itibaren tüm Türkiye’deki ilköğretim okullarında 6,7 ve 8. sınıflarda seçmeli ders olarak okutulması planlanmaktadır.

Bu ders kapsamında Televizyon karşısında en hassas ve etkiye en açık grubu oluşturan çocukların ekranda izlediklerini, “gerçeklik” ve “kurgu” bakımında ayırt etme becerisini de kazanmaları amaçlanmaktadır. Medyanın olayları ve olguları nasıl ve neden belli yönleriyle yansıttığı çocuklara anlatılmakta ve insanların ilköğretim çağından başlayarak medyaya eleştirel bakabilen, bilinçli alıcılar olarak yetiştirilmeleri amaçlanmaktadır. Bireyler, var olan gerçeklik ile medyada sunulan gerçeklik arasındaki farkı ne kadar erken yaşta öğrenip idrak etmeye başlarlarsa, medyanın üzerlerindeki olumsuz etkilerini de o ölçüde aza indireceklerdir. Medya okuryazarlığı dersinde öğrencilerin medyanın sunduğu enformasyonun sübjektif, dikkatlice seçilmiş, belli bir bakış açısına göre kurgulanmış ve birtakım etkilerle oluşturulmuş bir yeniden üretim olduğunu kavramaları sağlanmaktadır. Medya kuruluşlarının birer ticari aygıt olarak insanların üzerinde, reklâmlar, filmler, müzikler vb. aracılığıyla nasıl bir tüketim iştahı oluşturma işlevi üstlendikleri vurgulanmaktadır.

Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı oluşturmacı (inşâcı) yaklaşımla hazırlanmıştır. Bu yaklaşıma göre öğrenciler, uzak ya da yakın geçmişte, çevresinde gözlediği ve bilgiye dönüştürdüğü veriler veya eğitim kurumunda edindiği bilgilerle bu derste elde edeceği verileri ve edineceği bilgileri birbiri ile ilişkilendirecek, böylelikle öğretmenin de rehberliğinde kendisi yepyeni bazı beceri ve değerlere ulaşacaktır. Programda, genel amaç ve kazanımların yanı sıra bazı temel beceri ve değerlerin verilmesi, öğrencilerin kazanımlar yoluyla bu beceri ve değerleri elde etmeleri amaçlanmıştır. Programın genel amaçları şunlardır:

·         Medyayı doğru okuyarak yaşadığı çevreye duyarlı, ülkesinin Problemlerini bilen, medyada gördüklerini aklın süzgecinden geçirecek bilinç kazanır.
·         Televizyon, video, sinema, reklâmlar, internet gibi ortamlardaki mesajlara ulaşarak bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği elde eder.
·         Yazılı, görsel, işitsel medyaya yönelik eleştirel bakış açısı kazanır.
·         Mesajların oluşturulmasına ve analizine dönük olarak cevap bulmaktan soru sorma sürecine doğru bir değişimi gündeme getirir.
·         Bilinçli bir medya okuryazarı olur.
·         Toplumsal yaşama daha aktif ve yapıcı şekilde katılır.
·         Kamu ve özel yayıncılığın daha olumlu noktalara taşınması noktasında duyarlılık oluşturulmasına katkı sağlar5.

Program çerçevesinde çeşitli değer ve kazanımların öğrencilere aktarılması amaçlanmakta ve bu amaçla çeşitli etkinliklerle ders zenginleştirilmektedir. Ders kapsamında öğrencilere, özel yaşamın gizliliğine saygı, estetik duyarlılık, dürüstlük, sorumluluk, etik kurallara bağlılık, farklılıklara saygı duyma, kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık, aile kurumuna önem verme, bilimsellik, dayanışma ve duyarlılık gibi değerler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Etkinlikler, öğrenci merkezli ve öğrenme sürecinde öğrencinin etkin bir rol üstlenmesini sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Örneğin, öğrencinin sadece kitap okuyarak veya öğretmeni dinleyerek bilgi edinmesi veya beceri geliştirmesi yerine; sınıfta arkadaşlarıyla tartışarak, görüşlerini açıklayarak, sorgulayarak, başka arkadaşlarına aktararak öğrenme sürecine etkin olarak katılması amaçlanmıştır. Öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenlerle karşılıklı iletişime ve etkileşime girmelerini, birbirlerine açık uçlu ve anlamlı sorular sormalarını, araştırma yapmalarını sağlayıcı etkinliklere de yer verilmiştir.

Sorun iletişim teknolojisinin hızlı gelişmesi ve medyanın erişim alanlarının genişlemesine koşut olarak medyanın etkisinin artması, çocukların, gençlerin ve toplumun geniş kesimlerinin medyanın amaçları, yapısı, üretim ve çalışma esasları konularında yeterince bilgili ve bilinçli olmamalarıdır. Medya, insanların yaşantı ve deneyim çevrenini genişletmekte ancak aynı zamanda onların birincil deneyimlerini sınırlandırmakta ve kendisine bağımlılıklarını arttırmaktadır. Bu nedenle bireylere medya okuryazarlığı yetisinin kazandırılması gerekmektedir. Sembolik görselliğin giderek egemen olmaya başladığı çağımızda bireylerin, özellikle de çocukların ve gençlerin medyayı ve üretimlerini anlayabilmeleri için sembolleri ve kodları deşifre edebilme yeteneklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Medya okuryazarlığının amacı yalnızca medyanın olumsuz etkilerinin bilişsel olarak giderilmesi için beceri ve yeteneklerin kazandırılması değildir; amaç giderek daha güçlü bir şekilde medya tarafından belirlenen yaşam alanının korunmasıdır6.


Bu noktada ebeveynlere de önemli görevler düşmektedir. Onlar da medya ortamı hakkında bilgilenmek ve birer medya okuryazarı olmak zorundadırlar bugün. Dar bir akademik çerçevede tartışılan medya okuryazarlığı, RTÜK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın projesiyle birlikte toplumsal gündemde önemli bir ağırlığa sahip olmuş ve medyayı bilmek toplumun tüm kesimleri açısından önem kazanmıştır. Bu dersle birlikte daha önce üzerine düşünmedikleri bir konuda bilgi sahibi olup bilinçlenmeye başlayan çocuklarına eşlik etmek ve onlara derslerinde yardımcı olmak tüm anne babaların görevidir. O halde çocukların iyi birer medya okuryazarı olmalarının yolunun, anne ve babaların da iyi birer medya okuryazarı olmasından geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Bu bağlamda ebeveynlerin medyayı mümkün olduğunca etkin ve yararlı kullanabilmeleri daha sağlıklı bir toplum için yüklenilmesi gereken bir sorumluluktur.