Türkiye’deki
Medya Okuryazarlığı Uygulamaları
Türkiye’de toplumun, özellikle de çocukların ve
gençlerin medyayla girdikleri ilişki, bu ilişkinin daha sağlam temellere
oturtulmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalarda,
Türkiye’deki televizyon izlenme oranının ortalama olarak günde 4–5 saat olduğu
görülmektedir. Bir kişi yılın %19’unu televizyon izleyerek geçirmektedir.
Kişinin yılın %33’ünü uyuyarak, %33’ünü çalışarak, %14’ünü de bu etkinliklerin
dışında kalan etkinliklerle geçirdiği göz önüne alındığında bu oranın oldukça
büyük olduğu ortaya çıkmaktadır. Çeşitli uluslar arası araştırma ve
istatistikler de çocuklar da dâhil olmak üzere televizyon izlemenin, büyük bir
zaman değerlendirme ya da başka bir deyişle zamanı tüketme olgusu olarak tezahür
ettiğine parmak basmaktadır. Bir boş zaman aktivitesi olarak görülen televizyon
izleme süreleri, yapılan uluslar arası istatistiklerde ortalama olarak günlük
2–4 saat olarak görülmektedir. Bu da tüm hayati aktivitelerden arta kalan
zamanın televizyon karşısında tüketilmesi anlamına gelmektedir. Çocukların
televizyon karşısında etkiye en açık, en hassas grubu oluşturduğu bir
gerçektir. Çocuklar için, televizyon mesajlarına bu kadar açık olmanın diğer
büyük bir tehlikesi de gerçeklik ile kurguyu ayırt edecek bir yaşta ve
donanımda olmadıklarından dolayı, gördükleri her şeyi gerçeklik olarak
algılayıp olabilirliğine inanmalarıdır. Bunun, bilimsel araştırmaların düzenli
olarak 2–2,5 yaşında televizyon izlemeye başladıklarını ifade ettikleri
çocuklar için ne kadar vahim bir durum olduğu da ortadadır. Yapılan bazı
araştırmalar, ülkemizde çocukların televizyon izleme konusunda oldukça özgür
olduklarını ortaya koymaktadır. 6–17 yaşları arasındaki çocuk ve gençler günde
ortalama 3-4 saat televizyon izlemektedirler. Yine aynı yaş grubundaki çocuk ve
gençlerin okul dışındaki birinci etkinliği televizyon izlemektir. Çocukların
yılda yaklaşık olarak 900 saatini okulda, 1500 saatini ise ekran karşısında
geçirdiği düşünüldüğünde durumun ciddiyeti daha da belirginleşmektedir.
Ülkemizdeki çocukların %82’si televizyon izleme, istediği programı seçme ve
istediği kadar ekran başında kalma kararlarını kendilerinin verdiğini
söylemektedirler. Başka bir ifade ile söylersek, televizyonun yoğun etkisinin
en hassas alıcısı durumundaki çocukların, maalesef %82’lik gibi büyük bir kısmı, bu etkinliği,
zamanını ve süresini kendileri tayin etmektedirler4.
Bütün bu araştırmalar ve bunlar üzerinde yapılan
değerlendirmeler; görsel, işitsel ve yazılı medya karşısında savunmasız bir
alıcı durumunda bulunan çocukların, ilköğretimden başlayarak medya karşısında
bilinçlendirilmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Böylelikle öğrenci;
medya karşısında pasif bir alıcı olmak yerine, medyayı okuyabilecek, medyanın
dilini çözebilecek bilinç düzeyine ulaşarak iletişim olgusunda aktif bir birey
olarak yer alabilecektir.
Bu amaçla RTÜK
bir proje hazırlamış ve medya okuryazarlığı dersinin ilköğretim programında
seçmeli ders olarak okutulması yönünde harekete geçmiştir. Teklifi Milli Eğitim Bakanlığı’na ve Talim
Terbiye Kulunu’na götüren RTÜK uzmanları olumlu karşılık almışlar ve varılan
anlaşma çerçevesinde RTÜK uzmanları Amerika ve Avrupa’da literatür çalışması
yapmışlardır. Dersin program taslağı, iletişim akademisyenleriyle birlikte
hazırlanmış, çalışmaların neticelenmesi ve 22 Ağustos 2006 tarihinde RTÜK ile
TTK arasında konuya ilişkin protokolün imzalanmasının ardından 2006-2007 eğitim
yılında 5 ilköğretim okulunda pilot uygulamanın başlaması kararlaştırılmıştır.
5 ildeki beş ilköğretim okulunda toplam 780 yedinci sınıf öğrencisi medya
okuryazarlığı dersi almıştır. Medya okuryazarlığı dersi kapsamında öğrencilere,
kitle iletişim araçlarının işlevleri, amaçları, önemi, medya okuryazarlığının
anlamı, televizyon yayıncılığı ve program türleri, televizyonun etkileri,
televizyon izleme alışkanlıkları, program analizleri, akıllı işaretler,
radyonun işlevleri ve etkileri, gazete, dergi haberleri, internet kullanımı
konularında bilgiler verilmektedir. Medya okuryazarlığı dersinin 2007-2008
öğretim yılından itibaren tüm Türkiye’deki ilköğretim okullarında 6,7 ve 8.
sınıflarda seçmeli ders olarak okutulması planlanmaktadır.
Bu ders kapsamında Televizyon karşısında en hassas ve
etkiye en açık grubu oluşturan çocukların ekranda izlediklerini, “gerçeklik” ve
“kurgu” bakımında ayırt etme becerisini de kazanmaları amaçlanmaktadır.
Medyanın olayları ve olguları nasıl ve neden belli yönleriyle yansıttığı
çocuklara anlatılmakta ve insanların ilköğretim çağından başlayarak medyaya
eleştirel bakabilen, bilinçli alıcılar olarak yetiştirilmeleri amaçlanmaktadır.
Bireyler, var olan gerçeklik ile medyada sunulan gerçeklik arasındaki farkı ne
kadar erken yaşta öğrenip idrak etmeye başlarlarsa, medyanın üzerlerindeki
olumsuz etkilerini de o ölçüde aza indireceklerdir. Medya okuryazarlığı
dersinde öğrencilerin medyanın sunduğu enformasyonun sübjektif, dikkatlice
seçilmiş, belli bir bakış açısına göre kurgulanmış ve birtakım etkilerle
oluşturulmuş bir yeniden üretim olduğunu kavramaları sağlanmaktadır. Medya
kuruluşlarının birer ticari aygıt olarak insanların üzerinde, reklâmlar,
filmler, müzikler vb. aracılığıyla nasıl bir tüketim iştahı oluşturma işlevi
üstlendikleri vurgulanmaktadır.
Medya Okuryazarlığı Dersi
Öğretim Programı oluşturmacı (inşâcı) yaklaşımla hazırlanmıştır. Bu yaklaşıma
göre öğrenciler, uzak ya da yakın geçmişte, çevresinde gözlediği ve bilgiye
dönüştürdüğü veriler veya eğitim kurumunda edindiği bilgilerle bu derste elde
edeceği verileri ve edineceği bilgileri birbiri ile ilişkilendirecek,
böylelikle öğretmenin de rehberliğinde kendisi yepyeni bazı beceri ve değerlere
ulaşacaktır. Programda, genel amaç ve kazanımların yanı sıra bazı temel beceri
ve değerlerin verilmesi, öğrencilerin kazanımlar yoluyla bu beceri ve değerleri
elde etmeleri amaçlanmıştır. Programın genel amaçları şunlardır:
·
Medyayı doğru okuyarak yaşadığı çevreye duyarlı,
ülkesinin Problemlerini bilen, medyada gördüklerini aklın süzgecinden geçirecek
bilinç kazanır.
·
Televizyon, video, sinema, reklâmlar, internet
gibi ortamlardaki mesajlara ulaşarak bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme
yeteneği elde eder.
·
Yazılı, görsel, işitsel medyaya yönelik
eleştirel bakış açısı kazanır.
·
Mesajların oluşturulmasına ve analizine dönük
olarak cevap bulmaktan soru sorma sürecine doğru bir değişimi gündeme getirir.
·
Bilinçli bir medya okuryazarı olur.
·
Toplumsal yaşama daha aktif ve yapıcı şekilde
katılır.
·
Kamu ve özel yayıncılığın daha olumlu noktalara
taşınması noktasında duyarlılık oluşturulmasına katkı sağlar5.
Program çerçevesinde çeşitli değer ve kazanımların öğrencilere
aktarılması amaçlanmakta ve bu amaçla çeşitli etkinliklerle ders
zenginleştirilmektedir. Ders kapsamında öğrencilere, özel yaşamın gizliliğine
saygı, estetik duyarlılık, dürüstlük, sorumluluk, etik kurallara bağlılık,
farklılıklara saygı duyma, kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık, aile kurumuna
önem verme, bilimsellik, dayanışma ve duyarlılık gibi değerler kazandırılmaya
çalışılmaktadır. Etkinlikler, öğrenci merkezli ve öğrenme sürecinde öğrencinin
etkin bir rol üstlenmesini sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Örneğin,
öğrencinin sadece kitap okuyarak veya öğretmeni dinleyerek bilgi edinmesi veya
beceri geliştirmesi yerine; sınıfta arkadaşlarıyla tartışarak, görüşlerini
açıklayarak, sorgulayarak, başka arkadaşlarına aktararak öğrenme sürecine etkin
olarak katılması amaçlanmıştır. Öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenlerle
karşılıklı iletişime ve etkileşime girmelerini, birbirlerine açık uçlu ve
anlamlı sorular sormalarını, araştırma yapmalarını sağlayıcı etkinliklere de
yer verilmiştir.
Sorun iletişim
teknolojisinin hızlı gelişmesi ve medyanın erişim alanlarının genişlemesine
koşut olarak medyanın etkisinin artması, çocukların, gençlerin ve toplumun
geniş kesimlerinin medyanın amaçları, yapısı, üretim ve çalışma esasları
konularında yeterince bilgili ve bilinçli olmamalarıdır. Medya, insanların
yaşantı ve deneyim çevrenini genişletmekte ancak aynı zamanda onların birincil
deneyimlerini sınırlandırmakta ve kendisine bağımlılıklarını arttırmaktadır. Bu
nedenle bireylere medya okuryazarlığı yetisinin kazandırılması gerekmektedir.
Sembolik görselliğin giderek egemen olmaya başladığı çağımızda bireylerin,
özellikle de çocukların ve gençlerin medyayı ve üretimlerini anlayabilmeleri
için sembolleri ve kodları deşifre edebilme yeteneklerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Medya okuryazarlığının amacı yalnızca medyanın olumsuz etkilerinin bilişsel
olarak giderilmesi için beceri ve yeteneklerin kazandırılması değildir; amaç
giderek daha güçlü bir şekilde medya tarafından belirlenen yaşam alanının
korunmasıdır6.
Bu noktada
ebeveynlere de önemli görevler düşmektedir. Onlar da medya ortamı hakkında
bilgilenmek ve birer medya okuryazarı olmak zorundadırlar bugün. Dar bir
akademik çerçevede tartışılan medya okuryazarlığı, RTÜK ve Milli Eğitim
Bakanlığı’nın projesiyle birlikte toplumsal gündemde önemli bir ağırlığa sahip
olmuş ve medyayı bilmek toplumun tüm kesimleri açısından önem kazanmıştır. Bu
dersle birlikte daha önce üzerine düşünmedikleri bir konuda bilgi sahibi olup
bilinçlenmeye başlayan çocuklarına eşlik etmek ve onlara derslerinde yardımcı
olmak tüm anne babaların görevidir. O halde çocukların iyi birer medya
okuryazarı olmalarının yolunun, anne ve babaların da iyi birer medya okuryazarı
olmasından geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Bu bağlamda ebeveynlerin medyayı
mümkün olduğunca etkin ve yararlı kullanabilmeleri daha sağlıklı bir toplum
için yüklenilmesi gereken bir sorumluluktur.